İşte
sana kadının kadına olan düşmanlığını gözler önüne serecek,
erkeğin babadan mağduru oynadığı bir hikaye;
Toplumun
en kötü (mü
acaba?) karakteri “O Kadın”. Ahlaksız, yuva yıkan, zavallı erkeği kandırmış, baştan çıkarmış, mutlu bir yuvanın yıkılmasını
sağlamış olan o kadın! Gerçekten hala
bu hikayeye inanıyor musun?
Hikaye
bitiminde “Zavallı” olarak nitelendirilen bu
şerefsiz erkek, güya şeytan kadının planlarına kurban
gitmiştir. Tabi yersen! Fakat ne
yazık ki hala bu hikayeyi yiyen masum ve kutsal melek olan eşler var. Bir şekilde aldatıldığını öğrenen kadın, eşini geri kazanmak için
savaş verir. Ne savaş ama…
Bu
hikayedeki 3 karakteri ele alalım;
·
O Kadın
Toplumun
yargılarını ve kurallarını bir kenara
bırakırsak, o kadın bekar ise
aslında sadece kendinden sorumludur. Bilmeden, sonradan öğrendiğinde ya da bile bile evli bir erkekle
birlikte olmayı kabul etmiştir. Fakat birlikte olduğu erkeğin
eşine karşı hiçbir sorumluluğu yoktur. Yani aldattığı ve ihanet ettiği biri
yoktur. Toplum kuralları devreye girdiğinde ise bu durum hangi toplumda olursa
olsun yanlıştır.
O
kadın, kimi zaman erkeğin parası,
kimi zaman mevkisi için bu durumu kabul eder. Fakat bunun yanı sıra aşık olmuş, sevmiş, her ne kadar kaşı
koysa da gösterilen ilgiye ve alakaya yenik düşmüş de olabilir. Tabi O kadın, onca bekar erkek varken, neden evli bir erkekle birlikte olmayı
seçiyor? Buna net bir açıklama
getiremem. Her birinin farklı
sebepleri olabilir.
Tüm
bunların yanı sıra o kadın “Yuva yıkan” değildir. Çünkü zaten eşiyle mutlu olan, sadık bir erkek aldatmaya
yeltenmez. Bir ilişki bitmeden üçüncü bir kişi bu ilişkiye dahil olamaz ve bitirilemez.
Kuvvetli bir ilişki de sadakat asla
bozulamaz. Eğer bozuluyorsa o ilişki
zaten sallantıda ve bir imzadan
ibaret demektir.
·
Aldatılan Eş
Ortada
bile bile evli bir erkekle birlikte
olan kadın varsa, kocasının
kendisini aldattığını bile bile evliliğine devam eden bir kadın da var demektir. Hem de kendisine sadakatle bağlı olması gereken kocası onu aldatırken sadece o kadına
düşmanlık besleyen bir eş!
Eş,
aldatıldığını kocasının davranışlarından
kolayca anlayabilir. Bunu hissetmemesi neredeyse imkansızdır ama süreyi uzatmaya çalışır.
Şüpheleri olsa, sorgulamaya başlasa ve karşısına birtakım kanıtlar
bile gelse kocasını kaybetmemek için göz ardı etmeye devam
eder. Fakat diğer kadına saldırmanın
yollarını da düşünmeye başlar.
Etrafına
ne kadar mutlu olduğunun izlenimini vermeye çalışır. Çoğu zaman çocuklarını
bir tehdit unsuru olarak kullanır. Öylesine bir lafın arasında ya da
kimi zaman alenen; aldatma ya da boşanma durumunda neler
olabileceğine dair kocasına gözdağı
verir.
Aldatılan
eş, aldatıldığını öğrendiğinde bağırır,
çağırır, etrafı yıkar-döker ve sonunda kocasının yalanlarına inanmış rolüne bürünür. Kollarını sıvar ve diğer kadına saldırır. “Kocam
beni neden aldatıyor?” diye kendine
sormadan… Hatta durumu tam olarak bilmeden… Oysa kendisine sadık olması gereken ve aldatma durumunu gerçekleştiren kocasıdır. “Tek
seferlikti, seni seviyorum, bir hataydı, çocuklarımızı düşün…”
hikayelerine aldanmayı tercih eder.
·
Aldatan Koca
Kla-siktir! Karısıyla birlikte olmaya mecburmuş, aslında çok mutsuzmuş,
çaresizmiş… Evliliğini zaten çocukları için devam ettiriyormuş, gibi
yalanlara başvurmaktan asla çekinmez. Oysa dışarıdan bir ilişkiye açık olduğu izlenimini vermese, hayatında başka bir kadın olmaz. Olamaz! Evliliği hakkında söyledikleri gerçek bile olsa, problemleri çözüme
kavuşturmak ya da ayrılmayı seçmek yerine ALDATMAYI
tercih etmiştir.
Aldatan
erkek, duyduğu suçluluktan dolayı
eşine karşı daha anlayışlı, daha bonkör ve daha ilgili olur. Bu süreç
şüphelenme evresinde daha çok ortaya
çıkan tutumdur. Erkek asla kandırılmış değildir ve bu hikayede masum olacak en son kişidir. Ortadaki problemler çözülmediği müddetçe de
bugün onunla yarın bir başkası ile bulduğu ilk fırsatta aldatmaya devam edecektir. Çünkü
ortada beslenen bir sevgi yoktur.
“Bekara karı boşamak kolay” sözünü duyar gibiyim. Fakat yalanlar ve sevgisizlik üzerine kurulan
bir yuva da, hele bir de araya aldatma
unsuru girmiş ise zaten sağlıklı bir ilişki yok demektir. Böyle bir birliktelikte
ise büyüyen çocuklar her ne kadar küçük
olsalar da olan bitenden her zaman etkilenecek ve psikolojileri bozulacaktır. Hangi çocuk babasının annesini ya da
annesinin babasını sevmediğini
anlamaz ki?
Yani
bu hikayeyi neresinden anlatsam da suçlu olan her zaman bağımsız ve yalnızca kendinden sorumlu olan “O
kadın” olacak insanların gözünde.
Yanlış anlaşılmasın, yaptığını onaylamıyorum. Fakat bir evliliğin
ortasında o kadın varsa, çoktan bitmiş, yalnızca bir imzadan ibaret olan evlilik söz
konusudur.
Erkek
bir senaryo yazar ve okur, eş ise bu
senaryoya nedense inanmayı tercih eder. O kadının izleri
ile her karşılaştığında yıkılmayı, yaralanmayı, bozuk atmayı seçer ama asla kendi ayakları üzerinde
durabilen, kocasından bağımsız bir
kadın olmayı seçmez.
Şimdi söyleyin, suçlu kim?