Baskı


Doğduğun andan itibaren toplumla içe bir yaşam sürersin. Senden beklenen şey büyüdüğün topluma ayak uydurmandır. Hayatını kendin değil ailen ve yaşadığın toplum şekillendirir. Neyi, nasıl yapman gerektiğini söylerler.

 

Toplum yazılı olmayan kurallara sahiptir. Maalesef toplumun koymuş olduğu bu kurallardan kaçamazsın. Teslim olur ve seni yönlendirmelerine izin verirsin. Çünkü uymadığın taktirde dışlanırsın. Toplum içerisindeki gerek bireysel gerekse grupsal farklılıklar kolayca kabul edilebilir bir durum değildir.

 

Herkes gibi olmalı, tek bir kalıba girmeli, senin için en iyisinin ne olduğunu belirleyen ve seni bir şekilde etkisi altına alan bu toplumsal baskılar, kabus gibi üzerine çöker. Önce ailenin senin üzerinde kurduğu baskıyla başlarsın hayata. Bebekken cinle, iğneciyle, öcüyle korkutulursun, erkeksen küfürler öğretirler, çükünü amcalara gösterirler, sende bunu matah bir şey zannedersin. Kızsan saklanmayı öğretirler, yasaklar daha o zamanlar başlar. Sonra dinini benimsetirler, fikirlerini enjekte ederler.

 

Doğduğun günden itibaren cinsiyetine göre bir rolün vardır. Kız çocuğu isen, mutsuzdur ailen daha en başından. Kız isen bebeklerle, erkek isen arabalarla oynarsın. Bir erkek olarak “Kız kardeşini koruman gerekir” olgusu aşılanır ve namus bekçiliği yapman gerektiğiyle içselleştirilirsin. Oysa önce kendi namusuna, kendi gözüne hakim olman, sahip çıkman gerektiği öğretilmez...

 

Okuyacağın okulları seçerler, o kadar ders arasından sadece yeteneğin olan derslerde değil hepsinde iyi olmanı beklerler. Senin fikirlerinin bir önemi yoktur.  Her şeyi ben bilirim” kafasıyla seni manipüle ederler. Ergenlik döneminde ise bir dernekmiş gibi "Elalem" çıkıverir ortaya. Ailede “el âlem ne der?zihniyeti ön plandadır. Ailenden daha çok baskı kurar bu elalemin kuralları senin üzerinde. Çünkü başka insanların işi gücü yoktur ve sürekli seni, senin gibileri çekiştirip dururlar. Oysa "Kime ne?" senin hayatından...

 

Nedense ailenin o elaleme ağzının payını vermesi gerekirken, seni de bu elalemin dedikleri kalıplara sokmaya çalışırlar. Ne okumak istediğinin bile bir önemi yoktur. Yeteneğin sanat dalları üzerinedir ama komşunun oğlu ya da kızı tıp okur. Başlar artık karşılaştırmalar... Senin de herkes gibi olmanı isterler. Senin yeteneklerini görmezden gelerek bilinen derslerde başarısız olduğunda yapıştırırlarBu çocuk okumaz, bir baltaya sap olmaz” lafını.

 

Ailende sürekli bu baskılar altında yaşadığından senin için en doğru ve en güzel yolu çizdiklerine inanırlar. Tüm bu basklar sonucunda “Her şey senin iyiliğin için, anne-baba olduğunda anlarsınlafının ardına sığınırlar. Fakat aile baskısı ile büyüyen bir çocuğun aileden koptuğu anda hayatının da kopup gideceğini maalesef anlayamazlar.

 

Aile baskısı sana kendi kimliğini vermez, yetilerini kullanmaktan çekinir, karar vermekte zorlanırsın. Sonuçta ailenin sana biçtiği pozisyonda ilerlemeye başlarsın. Yinede en küçük aileden uzaklaşma durumunda meslek kazanmak amacından ziyade, aile baskısından kurtulmak ve özgürlüğe kavuşmak arzusuyla üniversiteye gidersin. Özgürlüğün kokusunu aldığında ise yoldan çıkman kaçınılmazdır.

 

Okul henüz bitmeden akrabalar, aile dostları, konu komşu çoktan geleceğine müdahale eder. “Sen ne okuyordun, oradan mezun olunca ne olacaksın?

 

Okul biter bir bulursun ve sırada "Evlilik" baskıları baş gösterir. Toplumda her şeyin belirli bir yaşı ve sırası vardır. Özellikle kadınsan yaşın gelmiştir ve artık evlenmelisindir. Başında kocan olmadan sen bir hiçsin... Ne münasebet!

 

Evlenmeyi hiç düşünmüyorsan toplum senin sorunların olduğunu düşünmeye başlar. Sen değil, başkaları seni istemiyordur. Evlendikten sonra ise çocuk beklenir senden. Eğer çocuğun yoksa mutlaka evliliğinle ilgili bir sorunun vardır. Belirlenen bu sıraya uymamak ve bu kavramların dışında kalmak dışlanmayı ve yargılamayı getirir.

 

Tüm bu baskılar gerek yanlış meslek tercihi yapmana, yanlış tercihi yapmana, yanlış çocuk yetiştirmene kadar dayanır. Böylece hiçbir farklılığı olmayan ezelden süregelen tipte, yeniliklere ve gelişime kapalı bir toplum boş bir şekilde yaşar gider... Başkalarının direktiflerinde kendi hayatını yaşayamaz hale gelir, içinde kalan ukdelerle bu hayattan göçüp gidersin.

 

Her ne kadar bu baskılara isyan etsen, kafa tutsan da hayatını çevreleyen bu baskıcılık ister istemez seni çemberine alır. Daha dün ailene isyan edip "dövme" yaptıran sen; çocuğun aynını yaptığında kızmaya başlarsın. Elalemden kurtulmaya çalışan sen evladına “Elalem ne der?” demeye başlarsın. Oysa tüm bu baskıları sen yaşamamış mıydın? Bu baskılar sonucu eksikliklerini görmüyor muydun? Ya da tam tersine kendi yapamadıklarını çocuğunun yapması için yeni bir baskı yöntemi keşfedersin. Oysa sormazsın bile "Çocuğu acaba ne yapmak istiyor?" Onu toplum içerisinde bir numara olarak göstereyim derken aslında yeni bir baskı türüne geçiş yaptığını fark etmezsin bile...

 

Kendin olmayı unutma! Toplumun amacı, toplumdaki tüm farklılıklara rağmen bütünlüğü korumak ve devamı sağlamaktır. Tüm bu baskılardan sıyrılmalı ve kendi hayatını yaşayan bireyler olmalıyız. Başkalarının sana müdahale etmesini istemiyorsan, sende çeneni tutmalı ve başkalarına müdahale etmekten vazgeçmelisin…